Adı-soyadı : Sinem Helvacı
No : 13392036
Bölüm : Büro yönetimi ve yönetici asistanlığı
12 Nisan 2014 Cumartesi
“Antalya’da eski sanayi bölgesinde karşınıza hiç beklenmedik bir lezzet sarayı çıkıveriyor. Özdoyum adlı lokanta, geleneksel tahinli piyaz, şiş köfte ve köpüklü ayranıyla akıl almaz tadlar sunuyor size. Üstelik tertemiz ve makul fiyatlı.”
Bu sözler ünlü sanatçı Zülfü Livaneli’ye ait.
Özdoyum, yıllardır artık bir Antalya klasiği haline gelen; geleneksel tahinli piyaz, şiş köfte ve kabak tatlısından oluşan mönüsüyle lezzet tutkunlarının önemli adreslerinden biri.
Kuruluş hikayesi;
Özdoyum, 1974 yılında Antalya’nın Şarampol Caddesi’nde Dursun Keskin ve amcasının oğlu Nuri Erdoğan tarafından kuruldu. 1974-1983 yılları arasında Melli Çarşısı’nda, 1990′a kadar da Antalya Sanayi Sitesi’nde hizmet verdi.
2000′de çağın gerekleri doğrultusunda Sanayi Sitesi’ndeki 6 katlı, donanım ve tefrişi ile inşa edilen merkez binasına taşındı. Amcasıyla ortak açtığı ve büyüttüğü Özdoyum Restoran’ın başında olan Nuri Erdoğan’ın köfte, piyaz, kabak tatlısı ve ayrandan oluşan mönüsü artık Türkiye’nin dört bir yanında tanınıyordu.
Nuri Erdoğan; bildiği herşeyi ustası Garip Usta’dan öğrenmişti. Akseki’de henüz 14 yaşında bir çırakken, 13 çeşit yemek yapıp on lira bahşiş alıyordu. Çevresindekiler onun maharetinden ziyade aldığı bahşişi konuşur olmuştu. O yıllarda hırslandı ve yüzünü daha iyiye çevirdi.
Bugün ulusal yayınlarda hakkında en çok konuşulan restoranlardan birinin kurucusu olan Nuri Erdoğan, hemen her gün restoranın çıkış kapısının oralarda bir yerlerde oturur, çıkanların yüzündeki ifadeyi kimselere hissettirmeden dikkatle izler.
Antalya Valiliği Gıda Güvenliği Eylem Kurulu’nca Beyaz Bayrak ödülüne layık görülen yıllardır süregelen hizmet ve lezzet kalitesini; İSO 9001, İSO 2000, TQCSI Kalite Sertifikası, TSE Uygunluk Belgesi ile tescil ettirmiş.
MANAVGAT ŞELALE ÇORBASI Malzemeler
250 gr aşurelik buğday
200 gr kuzu gerdanı
80 gr havuç
50 gr kuru soğan
1 çay kaşığı tuz
1 çay bardağı yoğurt
1 çay kaşığı kuru nane
150 gr tereyağı
2 adet yumurta
1 adet limon
Tatlandırıcılar yeteri miktarda.
Hazırlanışı
Altı yayvan bir tencereye yeteri miktarda su koyarak kuzu gerdanını, kabuğu soyulmuş kuru soğanı, havuçları ilave edip 35 – 40 dakika pişirin. Piştikten sonra suyunu ayrı bir kaba süzdürüp etleri ve havuçları süzgece alıp soğutun. Süzdürülen et suyuna akşamdan ısıtılmış aşurelik buğdayı ilave edip beraber pişirin. Ayrı bir kap içerisinde yoğurt, yumurta ve limonu çırpma tel ile çırpıp hazır hale getirin ve kuzu gerdanını ince doğrayın. Haşlanmış havuçları ince uzun doğrayıp kaynayan çorbaya ilave ederek kaynamaya bırakın. Kaynamaya başlayınca hazırlanan terbiyeyi ve tatlandırıcıları ilave ederek çorbanın altını kapatın. Tereyağını bir tava içerisinde kızdırıp çorbanın üzerine dökün ve nane ile süsleyerek sıcak servis edin.
Balkabağı dolması Antalya mutfağının en özel lezzetlerinden biridir. Bugün Antalya’da restoranlarda pek rastlanmasa da, evlerde eski Antalyalılar tarafından halen yaşatılmaktadır. Bu tarifin lisemiz öğretmenlerince hazırlandığı düşünülürse, gelecek nesillerin bu özel yemeği yaparak yaşatacaklarına olan inancımız tamdır.
Malzemeler (8 kişilik)
Balkabağı 4 dilim (boyuna 7-8 cm. kalınlığında dilimlenmiş)
Tereyağı 4 yemek kaşığı
Kuru nane 1 yemek kaşığı
Kırmızı pul biber 1 tatlı kaşığı
Yoğurt 2 su bardağı
Sarımsak 2-3 diş
Tuz 1 tatlı kaşığı
Harç Malzemeleri
Kıyma 300 gram.
Soğan (orta boy) 2 adet
Sarımsak 3 diş
Taze nane ½ demet
Maydanoz ½ demet
Zeytinyağı 1 kahve fincanı
Domates salçası 1 yemek kaşığı
Pirinç 1 kahve fincanı
Karabiber 1 tatlı kaşığı
Tuz 1 tatlı kaşığı
Hazırlanışı
Harç Hazırlama
1- Rendelenmiş veya diş diş doğranmış soğanları geniş yüzeyli bir tavaya koyunuz. Orta ateşte zeytinyağı ilavesi ile karıştırarak sararıncaya kadar kavurunuz ve kıymayı ekleyiniz.
2- Kıymayı da soğanlarla karıştırarak kavurduktan sonra tavaya ezilmiş sarımsak dişlerini, ince kıyım maydanoz ve naneleri, 1 çay bardağı suda sulandırılmış salçayı, yıkanmış pirinçleri, karabiberi, tuzu katınız. Tüm malzemeyi karıştırınız.
Dolmaları hazırlama
1- Bal kabağı dilimlerinin dış sert kabuklarını soyunuz ve her bir dilimi enlemesine 3 eşit parçaya bölünüz.
2- Her bal kabağı parçasını uçlarından kopmayacak şekilde ortadan boylamasına doğru yarınız. Tuzlayıp, biberleyiniz.
3- Yarılmış kısımları hafif kaldırarak açınız ve içine kaşık kaşık harç doldurunuz. Doldurulmuş kabakları fırın kabına yan yana diziniz ve 1 çay bardağı suyu katınız.
4- Fırın kabını folyo kağıdı ile kapatınız. Önceden 180 derece kızdırılmış fırına veriniz.
5- Yaklaşık 45-50 dakika sonra folyo kağıdını alınız ve kabı tekrar fırına veriniz.
6- Yaklaşık 15-20 dakika sonra kabaklar kolayca çatal batıncaya kadar piştiğinde kabı fırından alınız.
7- Kabakları servis kabına alınız. Üzerlerine önce sarımsaklı yoğurdu, sonra da kırmızı pul biber ve nane ile kızdırılmış tereyağını gezdirip sofraya veriniz.
MALZEMELER (4 kişilik)
Ayva 4 adet
Kuşbaşı et (dana veya koyun) 500 gram
Soğan 1 adet
Tereyağ 2 yemek kaşığı
Toz şeker 2 çay bardağı
Tuz 1 tatlı kaşığı
HAZIRLANIŞI
1- Ayvaların kabuklarını soyunuz. Dörde bölüp, çekirdek yataklarını çıkartınız. Kuşbaşı büyüklüğünde küp küp doğrayınız ve tuzlu bol su içinde bekletiniz.
2- Tencereye kuşbaşı etleri koyunuz. Su koymadan kısık ateşte tencerenin kapağı kapalı pişirmeye bırakınız.
3- Etler pişmeden suyunu çektiğinde her defasında 1 çay bardağından fazla olmamak şartı ile sıcak su takviyesi yapınız.
4- Etler kolayca çatal batacak kadar piştiğinde ve suyunu çeker gibi olduğunda tencereye tereyağını ve rendelenmiş soğanı katınız.
5- Soğanı etlerle birlikte sararıncaya kadar kavurduktan sonra tencereye ayvaları, tuzu, 2 bardak sıcak suyu katınız. Ocağın ateşini ortaya getiriniz. 5-6 dakika kaynatmadan sonra ocağın altını tekrar ısıtınız.
6- Ayvalar pişince tencereye şekeri katıp, karıştırınız. Birkaç taşım kaynatmadan sonra pişirmeyi durdurunuz.
Ayva aşını servis kabına çıkartıp, sıcak sıcak sofraya veriniz.
Kaynak: ATAV’ın Toroslar’dan Akdeniz’e Antalya Lezzetleri Kitabı. (Bu çok özel kitabı Cumhuriyet Meydanı Tophane Çay Bahçesi’nin altındaki Hisar Restoran – Kafe’de satın alabilirsiniz)
ETLİ AYVA AŞI
Art Cafe, Maça Cafe ve Public
Hesapçı Sokak üzerinde en dikkat çeken bölgelerden biri Kesik Minare’nin önünden başlayarak Hıdırlık Kulesine doğru sıralanan; Art Cafe, Maça Cafe ve Public’tir.
Bu üç işletme Antalya’da sokak kültürüne doğrudan katkı yaparak pek çok insan gibi benim de favori mekânlarım arasında yer alıyorlar.
Sokak kültürü demişken, sosyalleşmenin ve kentlilik bilincinin anahtarının sokaklarda olduğu olgusunu herkesin kavradığını varsayarak gözlemlerimi aktarmaya devam etmek istiyorum.
Fiyatların makul olduğu bu üç mekan sayesinde Hesapçı Sokak’ta müzikten daha çok sohbetin yankılandığını söylemek beni gerçekten keyiflendiriyor. Bu arada havanın sıcak olduğu zamanlarda dış mekân masalarda 21.00’den sonra yer bulmanızın zor olacağı konusunda şimdiden uyarımı yapayım sonra bana kızmayın!
Malzemeler
2 tavuk budu
1 su bardağı haşlanmış nohut
1 su bardağı un
1 yemek kaşığı domates salçası
1 yemek kaşığı sıvı yağ
4 su bardağı tavuk suyu
1 çay bardağı ılık su
1 tatlı kaşığı kırmızı biber
Yeteri kadar tuz.
HAZIRLANIŞI;
Tavuk budunu uygun bir kapta haşladıktan sonra etlerini didikleyip parçalayıp. Haşlama suyunu daha sonra kullanmak üzere bir kenarda bekletin. Bir kaseye unu koyup üzerine 1 çay bardağı ılık su ve biraz tuz ekleyerek cıvık bir hamur elde edin. Uygun bir tencerede yağ ile salçayı orta ateşte kavurun. İçerisine kırmızı biberi atıp 4 su bardağı tavuk suyunu ekleyip kaynamaya bırakın. (Şayet tavuk suyu az gelirse su ilave edilebilir) Kaynayınca hazırlanan cıvık hamurdan çay kaşığı ile alarak üzerine dökün. Bir yandan karıştırıp diğer yandan da cıvık hamurdan ilave etmeye devam edin. Daha sonra nohut ve didiklediğimiz tavuk etlerini de ekledikten sonra biraz tuz ekip, 5-10 dakika daha kaynatın. Pişerken eğer suyu azalmışsa kaynar su ilave edebilirsiniz.
Konyaaltı, Antalya'nın batı ucunda yer alan bir semt ve aynı ada sahip plajın bulunduğu ilçedir. 10 köy ve 29 mahallesi vardır.Çakırlar Yolu ile Kepez'e, Dumlupınar Bulvarı ile de Muratpaşa'ya komşu'dur.
Bugün Konyaaltı olarak adlandırılan bölgenin, 20. yüzyıl sonlarına kadar, Antalya'nın falezler üzerinde yer almasından dolayı "Koyaltı" biçiminde anıldığı ve halk dilinde zamanla Konyaaltı'na dönüştüğü belirtilmektedir.
Konyaaltı, Anadolu Uygarlıkları yerleşim haritasına göre, Likya sınırları içinde yer almaktadır. Likya, Pamphilya ile sınırdır. MÖ 30 yıl öncesine kadar uzandığı bilinen Likya uygarlığının, Konyaaltı bölgesinde yer alan kentinin adı ise Olbia'dır.
Aspendos veya Belkıs Antalya ili Serik ilçesinde bulunan Belkıs köyünde yer alan amfi tiyatrosuyla meşhur bir antik kenttir.
Aspendos, Serik ilçesinin 8 kilometre doğusunda, Köprüçayı'nın dağlık bölgesinden düzlüğe ulaştığı yerde M.Ö. 10. yüzyılda Akalar tarafından kurulmuş ve antik devrin mamur zengin kentlerinden biridir. Buradaki Tiyatro M.S. 2. yüzyılda Romalı'lar tarafından inşa edilmiştir. Kent biri büyük, biri küçük iki tepe üzerine kurulmuştur.
Coğrafyacı Strabon ve Pamponrus Mela, Kentin Agruslularca kurulduğunu yazarlar. Bölgeye MÖ 1200'den sonra Yunan göçleri olmuştur oysa Aspendos adının kaynağı Rumlardan önceki yerli Anadolu dilidir. Önemli bir ticaret yolu üzerinde olduğu ve Köprüçay Irmağı ile limana bağlandığı için Aspendos, her çağda ele geçirilmek istenen kentler arasında yer almıştır.
Aspendos'un en önemli yapısı tiyatrosudur. Antik tiyatrolar arasında en iyi şekilde korunanarak gelmiş bir açık hava tiyatrosudur. Bu tiyatro Anadolu'daki Roma Tiyatrolarının günümüze sahnesi ile ulaşabilen en eski ve sağlam bir örneğidir. Mimarı Aspendos'lu Theodorus'un oğlu Zenon'dur. Antonius Piu zamanında yapımına başlanmış Marcus Aurelius zamanında tamamlanmıştır (138-164). Tiyatro, kentin yerli tanrıları ile imparator ailesine sunulmuştur.
Koordinatları : 36 56 20 K - 31 10 20 D
Her yıl binlerce yerli, yabancı turist Aspendos'u gezmektedir. Antik tiyatro ayrıca konserler, etkinlikler için kullanılmaktadır.
Bir de Aspendos Antik Tiyatrosu'nun küçük bir öyküsü var. Aspendos kralının bir zamanlar herkesin evlenmek istediği çok güzel bir kızı vardır. Kral kızını kime vereceğini bilemediği için halka, "Kim halkımız, kentimiz için en yararlı şeyi yaparsa kızımı ona vereceğim" diye duyurur. Bunun üzerine iki ikiz kardeş iki büyük yapı yaparlar. Biri kente çok uzaklardan, karmaşık yolları birçok zorluğu geçerek, su getiren su kemerleri; öteki ortasında yere metal para atıldığında üst sıralardan bile sesinin duyulduğu dünyanın akustik olarak en iyi tiyatrosudur. Kral su kemerlerini gördükten sonra kızını su kemerlerini yapana vermek ister. Bunun üzerine tiyatronun mimarı Zenon krala bir oyun oynar. Kral tiyatronun üst sıralarında gezerken bir fısıltı duyar: "Kral kızını bana vermeli." Akustiğe hayran kalan kral kızını büyük bir kılıçla ikiye ayırır ve kardeşlere verir.
"Noel Baba Kilisesi" Demre'de bulunan, "Noel Baba" olduğuna inanılan Aziz Nicholaos'ın ölümü ile yapılan kilise. Noel Baba'nın ölümünden sonra bir süre burada yattığı daha sonra kemiklerinin İtalyan denizcilerce Bari'ye götürüldüğüne inanılır.
Noel Baba Kilisesi, Antalya’ya bağlı Kaş ile Finike arasındaki Demre ilçesinde bulunuyor. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yıldız Ötüken tarafından yürütülen kazı çalışmalarına Hacettepe Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi,Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Kayseri Erciyes Üniversitesi ve Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi gibi üniversitelerden öğretim üyeleri ve işçiler katılmıştır.
Damlataş Mağarası, Antalya'nın Alanya ilçesinde deniz kıyısında bir mağaradır. Alanya şehir merkezine 3km uzaklıkta bulunmaktadır.
1948 yılında liman inşaatında kullanılmak üzere taş ocağı olarak tespit olunan bugünkü yerinde, bir dinamit ateşlenmesi sonucu bulunmuştur. Birbirinden güzel binlerce sarkıt ve dikitlerle süslü bu mağara hemen koruma altına alınıp mağara hakkında araştırmalara başlanmıştır. Mağaranın kapısından içeri girince 45-50m uzunluğunda bir geçit, 13-14m çapında ve 15m yüksekliğinde silindirik bir boşluk, ayrıca 15000 senede oluşmuş sütunlar vardır. Mağaranın iki katlı olan boşluğu 2500m3hava ihtiva etmektedir. İçindeki ısı yaz-kış 22,3 °C’dir. Nispi nem %98’dir. Mağara dış tesirlerden arınmış olup havasında bol miktarda asit karbonik vardır. Hava basıncı deniz seviyesinden biraz aşağıda olmasına rağmen 760mm’dir. Mağara boşluğunun tamamı 180-200m2’dir. Mağara etrafındaki kalınlık 10m’yi bulduğu için çökme ihtimali yoktur. Senenin 6-8 ayında devamlı damlar. Mağaranın astıma iyi gelen dört vasfı olduğu tespit edilmiştir. Mağaranın ortamında bulunan normalde 8-10 misli fazla karbondioksit, yüksek oranda nem, alçak sühunet, radyoaktive gibi unsurların ilk ikisinin astıma iyi geldiği, diğer ikisinin de yardımcı faktör olarak kabul edildiği bilinmektedir.
Kızıl Kule, Alanya Limanı'ndadır. Kentin sembolü olan sekizgen planlı yapı 13. yüzyıl Selçuklu eseridir. 1226 yılında Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad tarafından Sinop Kalesi'ni yapan Halepli yapı ustası Ebu Ali Reha el Kettani'ye yaptırılmıştır.
İnşaat sırasında belli bir yükseklikten sonra taş blokları kaldırmak güç olduğu için üst kısmı pişmiş kırmızı tuğlalarla yapılmış ve bu nedenle Kızılkule adını almıştır. Kule duvarlarında antik çağdan kalma mermer bloklar görülmektedir. Sekizgen planlı ve her bir duvarı 12.5 metre genişliğinde olan kulenin yüksekliği 33 metre, çapı 29 metredir. İçinde zemin dahil beş kat vardır. Kulenin üstüne yüksek aralıklı ve 85 basamaklı taş merdivenle çıkılır. Kulenin tepeden aldığı güneş ışığı birinci kata kadar ulaşır. Kulenin ortasında bir sarnıç bulunur.
Kulenin sağlamlığını arttırmak için harcında yumurta akı kullanılmıştır. Kırmızı rengini veren ise dış yüzeyine sürülmüş olan yumurta sarısıdır.
Kule denizden gelecek saldırılara karşı limanı ve tersaneyi korumak amacıyla yapılmış ve yüzyıllar boyunca askeri amaçla kullanılmıştır. 1950'li yıllarda onarılan kule 1979 yılında ziyarete açılarak birinci katı Alanya Etnografya Müzesi'ne dönüştürülmüştür.
Kızıl kule bir dönem tedavülde olan 250.000 TL'lik banknotların arka yüzünde kullanılmıştır.
Alarahan, Alanya'nın 37 kilometre batısındaki Alara Kalesi'ne 800 metre uzakta bir düzlükte ve Alara Çayı kıyısındadır. Tümüyle kesme iri taşlarla 2.000 m² alan üzerinde kervansarayolarak inşa edilmiştir.
1231 yılında yapılan han, günümüzde onarılmış restoran ve alışveriş merkezi olarak kullanılmaktadır. Kervansaray'ın nöbetçi kulübesi günümüzde de özelliğini korumaktadır. Kervansarayın ikinci kapısı, yolcuların kalacağı mekanlara açılır. Uzun bir koridorun iki yanında odacıklar bulunur. Kervansarayın içinde çeşme, mescit ve hamam vardır. Yapının onarımı sırasında ortaya çıkan taş ustalarının imzaları da dikkat çekicidir. I. Alaeddin Keykubad, Alanya'daki kitabelerde kendisini "Kara ve iki denizin sultanı, Arap ve Acem ülkesinin sahibi" olarak nitelerken, Alarahan'daki kitabesinde "Rum, Şam, Ermeni ve Frenk memleketlerinin fatihi" unvanını da almıştır.
Alarahan'a giriş ücretsizdir. Handaki restoranın yanı sıra Alara Çayı'nın kenarındaki küçük kır lokantalarında da yemek yenilebilir ve servis yapılıncaya kadar çayda yüzülebilir. Bu tesislerin bir kısmı Alarahan'la birlikte işletilmektedir. Alarahan'ın mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne ait olup "restore et-işlet-devret" modeli ile Pusat Mimarlık Ltd. Şti. tarafından restore edilerek Türk turizminin hizmetine sokulmuştur.
Manavgat Şelalesi, Antalya'nın Manavgat ilçesinde Manavgat Nehri üzerinde bulunan ünlü bir şelaledir.
Antalya'ya 72 km mesafededir. Manavgat ilçesinin 3 km kuzeyinde bulunan ve adını bu ilçeden alan şelale, ırmak sularının 3-4 m'lik bir falezden düşmesiyle meydana gelir. Az bir yükseklikten dökülmesine rağmen geniş bir alan üzerinde yüksek bir debiyle akar. Ayrıca Manavgat Irmağını besleyen kaynaklardan en büyüğü olan karstik Dumanlı kaynağı, Oymapınar barajı yapıldıktan sonra baraj gölü içinde kalmıştır.
5 lira banknot'un arkası (1968-1983)[1]
Kent gürültüsünden uzaklaşıp doğa ile başbaşa kalmak isteyenler için şelalenin çevresinde uygun piknik alanları vardır. Ayrıca çevredeki lokantalar, taze balık yeme imkânını sunarlar. Ulaşım, Manavgat'tan kalkan minibüslerle sağlanır. İl'in ören yerlerinin en iyilerindendir.
Her ne kadar Osmanlı döneminde, 1570 yılında inşa edilmiş olsa da camii de Selçuklu kaligrafi sanatının izlerine rastlanmaktadır. Anadolu'daki birçok Türk-İslam eserinde görülendevşirme malzeme kullanımına camiinin inşaasında da başvurulmuştur. Özellikle son cemaat yerinin arkasında yer alan sütunlar ve onların Korint nizamına göre yapılmış olan başlıkları mimari eserdeki en belirgin devşirme malzemelerdir.
Osmanlı tarihinin bu döneminde Antalya ile ilişkili iki Murat Paşa'nın bulunması camiiyi yaptıran kişi konusunda bir kafa karışıklığı yaratmıştır. Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinden yola çıkarak uzun yıllar camii Kuyucu Murat Paşa Camii adıyla anılsa da son yıllarda elde edilen veriler, camiiyi Osmanlı Devleti'nin bu dönemde sadrazamlığını yapmış ve baskıcı yönetimiyle tanınmış Kuyucu Murat Paşa'nın yaptırmadığını Karaman Beyi Murat Paşa'nın yaptırdığını ortaya koymuştur.

Hıdırlık Kulesi, Antalya surlar üzerinde 2. yüzyılda yapılan silindir biçiminde bir kuledir.
2. yüzyılda yapılan kule, surların güneybatı köşesinde Karaalioğlu Parkı'nda yer almaktadır. 14 m yüksekliğinde, alt kısmı kare ve üstü silindir biçimindedir.
Alt katta küçük bir oda bulunmakta, üst katta ise oldukça kalın bir duvar kitlesinin çevresinde bir gezi alanı yer almaktadır. Buradan bir merdivenle, bir dehliz içinden üst kata çıkılmaktadır. Kule bir deniz feneri ve körfeze gelen gemileri gözetleme kulesi olarak kullanılmıştır. Alt kattaki oda duvarlarında yüzyıllarca su sızmalarından dolayı kaybolmaya yüz tutmuş fresk kalıntıları nedeniyle, bazı kaynaklarca bir kahraman mezarı olarak gösterilmektedir.
Köprülü Kanyon, Isparta'nın Sütçüler ilçesinde başlayan ve Antalya'da denize dökülen, rafting yapmaya uygun bir akarsu.
Rafting yapılabilen bölgenin başlangıcında iki adet de tarihi köprü bulunmaktadir, küçüğü asıl usta tarafından, kemerli büyük köprü ise ustanın kalfası tarafından inşa edilmiştir. Köprülü Kanyon ismini de bu köprülerden almıştır.
Yaz aylarında günde 7 bin kişiye rafting imkânı sağlayan bu temiz nehrin suyu da kaynağından rahatlıkla içilebilir. Çevrenin tabii güzelliği iyi bir sayfiye yeri olmasında önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle kanyon aynı zamanda turistik bir yerdir.
Köprülü Kanyonun başlangıcı Ispartanın güney doğusunda bulunan Kasımlar beldesidir.Nehrin asıl kaynağını Ispartanın ilçesi olan Aksudan gelen ırmak ve yine Ispartaya bağlı Karacahisar köyünden çıkan su oluşturmaktadır. Kanyon Kasımlardan Antalyanın Değirmenözü köyüne kadar yaklaşık 25 km boyunca dar vadilerden oluşmaktadır. Bu kısımda özellikle suyun yükseldiği zamanlarda yürüyerek geçiş zordur. Ama yaz aylarında yürüyerek geçiş yapılabilir . Değirmenözü köyünden sonra nehir tamamen açık alanda akar. Daha sonra nehir tekrar dar vadilere girer . Bu ikinci kısım Köprülü Kanyon Antik Köprüsüne kadar devam eder.Yine bu bölümde dik vadiler zor geçişler ve doğal güzellikler vardır. Akarsu çevresinde 1973 yılında, 36.614 ha büyüklüğünde Köprülü Kanyon Millî Parkıoluşturulmuştur.
Yivli Minare, Antalya'daki ilk İslam yapılarındandır. 13. yüzyıla ait bir Selçuklu eseridir. Kaidesi kesme taştandır. Gövde kısmı tuğla ve firuze renkli çinilerden yapılmıştır. 8 Yivlidir. Minare günümüzde Antalya kentinin sembolü durumuna gelmiştir. Yüksekliği 38 m olup 90 basamaklı merdiven ile çıkılmaktadır. Yivli minarenin bir kısmı tuğla ve firuze renkli çinilerden oluşmuştur. Yivlilerinden dolayı Yivli Minare adı verilmiştir. Kalekapısı semtinde bulunan ve çok sayıda Selçuklu yapıtından oluşan eserler topluluğudur. Külliye'de bulunan yapılar şunlardır: Yivli Minare, Yivli Camii, Gıyaseddin Keyhüsrev Medresesi, Selçuklu Medresesi, Mevlevihane, Zincirkıran Türbesi ve Nigar Hatun Türbesi. Yivli Minare Antalya'daki ilk islam yapılarındandır. XIII. yüzyıla ait bir Selçuklu eseridir. Kaidesi kesme taştandır. Gövde kısmı tuğla ve firuze renkli çinilerden yapılmıştır. 8 Yivlidir. Minare günümüzde Antalya kentinin sembolü durumuna gelmiştir. Yüksekliği 38 m. olup 90 basamaklı bir merdiven ile çıkılmaktadır. Yivli Minare Camii, Yivli Minare'nin hemen batısındadır. Gıyaseddin Keyhüsrev Medresesi, Atabey Armağan tarafından 1239 tarihinde, Gıyaseddin Keyhüsrev adına yaptırılmıştır. Bu eserin kapısının karşısında bir XIII. yüzyıl yapıtı olduğu sanılan Selçuklu Medresesi kalıntıları vardır. Zincirkıran Türbesi, Yivli Minare'nin kuzeyinde ve üst bahçededir. Şekil olarak Selçuklu tarzındadır. Fakat dış yüzeyinin sade olması, pencerelerinin bulunması, içindeki mezarlığın aşağı seviyede olması özellikleri ile Osmanlı Türbeleri karakterini taşır. 1377 yılında yaptırılmış olup 3 adet mezarı korumaktadır. Nigar Hatun Türbesi, Yivli Camii'nin kuzeyindedir. Altıgen bir plan üzerine yapılan Türbe'nin sade bir görünümü vardır. Selçuklu tarzında olan Türbe 1502 yılından kalmadır. Zincirkıran Türbesi'nin batısında bulunan yapı Mevlevihane olup Alaeddin Keykubat tarafından 1225 yılında yaptırıldığı sanılmaktadır. Kitabesi kaybolmuştur. Onarım görmüştür. Günümüzde güzel sanatlar galerisi olarak kullanılmaktadır.
Hadrianus Kapısı veya Üçkapılar, Antalya'da kenti çevreleyen sur üzerindeki anıtsal kapılardan biridir. Mermer kapı da denir. 130 yılında Roma İmparatoru Hadrianus'un Antalya'yı ziyareti sırasında, ona hitaben yapılmıştır. Üç gözlü olan kapının Latince bir kitabesi vardır. Korint üslubunda süslü mermer sütunlardan, kapının üzerinde yer alan, imparator ve ailesinin heykellerinden günümüze sadece kitabe kalabilmiştir.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)













.jpg)


